Ey benim şahım; hayatımı bağışladın ama,
Karşılığında hikayelerimi çaldın benden.
Oysa ben sadece hikayelerde yaşayabilirdim.
Şimdi onlar tükendi ve benim hikayem de sona erdi.
Bu dizelerle başlıyor Livaneli.. Yalnız bir adamın öyküsü, aslında yalnız değil, kardeşinin öyküsü bu. Uzaklardan gelen, buna inat uzaklarla bütünleşip uzaklardakileri unutmak isteyen, ama hep uzaklarda yaşayan bir adam.. Kitabı okudukça kitapları daha çok sevecek, tasvir edilen kahramanı daha çok merak edeceksiniz. Her sayfasında sürükleyiciliği daha fazla hissedeceğiniz bu romanı bitirdiğinizde hem sürprizlerle, hem de düşüncelerinizle baş başa kalacaksınız. Açıkçası aşk hikayesi diye aldığım bu romanda aşkın yanında çözümlenmesi güç bir cinayet, tutkular, utanç, şefkat, özlem ve anılarla dolu bir geçmişi anlatan satırlar göreceksiniz. Livaneli romanlarını hep beğenmişimdir. Akıcı üslubu, sıkılmadan okuyacağımı bana hissettirdiğinden bu kitabı da o önyargıyla okumaya başladım. Ve hislerimde yanılmadım. Bir saniye bile sıkılmadım. Siz de bunu istiyorsanız, buyrun okuyun derim.
Karadeniz'in her şeyden uzak ve kafa dinlenesi bir köyünde geçiyor olay. Cinayete kurban giden bir kadın, bu cinayeti çözmeye çalışan ve kariyerinde yükselmek isteyen hırslı, güzel ve genç bir kız, her şeyden elini eteğini çekmiş ve ömrünün sonuna kadar kitap okuyup hayatı anlamlandırmaya çalışan, yalnızlığını seven, kimsenin ona karışmasını istemeyen aşkı unutmuş emekli bir mühendis.. Ve cinayet sayesinde tanışıp hikayelerden hikaye çıkan, her saniye merakla okuyacağınız sıradışı bir roman..
İşte kitaptan bir kaç alıntı.. Okuyun, okutun. :)
''Oldukça sığ, rekabetçi, birbirinden nefret eden ama çok severmiş gibi görünen gürültücü, can sıkıcı insanlar.''
''Bugüne ışık tutan, ölmeyen ve hiç ölmeyecek olan hikayeler mi, yoksa ilkel bilim mi?''
''Görüyorum ki beş duyularınız yerinde ama duygularınız var mı sizin?''
''Mutlu olabilmenin tek şartı unutmayı başarabilmekti.''
''Belki Arzu'nun durmadan kocasını sevdiğini söylemesi, kendini ikna gereğinin bir sonucuydu. Belki de nefret ediyordu adamdan.''
(Evet bazen sevmeyiz, sadece sevmiş gibi yaparız. Ve -mış gibi yapmak, dünyanın en zor şeyidir.)
''Dünya donmuş gibiydi.''
''Ama sarılmak bir ihtiyaçtır, hem sizin sarılmanız, hem de karşınızdakinin size sarılması harika bir şeydir.''
''Aşk dünyadaki en tehlikeli, en öldürücü duygudur.''
''İnsanın iradesini elinden alır da ondan. Seni yönetmeye başlar, mantık kaybolur. Doğru dürüst düşünemezsin bile. Birine aşık olmak, gözü bağlı olarak, bir uçurumun kıyısında yürümek demektir. Başına neler geleceğini hiç bir zaman bilemezsin.'' -AŞK
''İkiz olduğumuz için biraz benziyoruz ama o benden daha zayıf, 4cm de daha uzun, dedim.'' -İkiz'e.
''Hatta diğer çocukların niye ikiz olmadığına şaşırdım.''
''Birine tutuldu mu, dünyayı unuturdu.''
''Edebiyatçılık anlatmaktan çok, bir anlama uğraşına dayanıyordu.''
''Yüzüne yayılan ifadeyi görünce, mutluluğun insanı biraz aptal gösterdiğini düşündüm.''
''İnsan bu binaya hiçbir suçu olmadan gelse bile, çevredekiler ona acıyan gözlerle baktığından mıdır nedir, kendini suçlu konumda buluveriyor.'' -Adliye'de.
''Karadeniz'i bir roman kahramanı gibi ruhsal gelgitleri, öfkeleri, sevdaları umutları ve mutsuzluklarıyla tanımayı öğrenmiştim.''
''Benim için hayat bir roman, herkes de bir roman kahramanı.''
''Koyduğum tanıların doğru olduğunu, yüreğinin kökünde hissetse bile bu sözlerin altında kalacak biri değildi.''
Geçmişi unut,
Koy bir kenara,
Yeni bir sayfa aç,
Kurtar benliğini dünden,
Bugünün çocuğu ol.
Bütün bilgeliği ve
Gülümseyişiyle gençliğin,
Şu anı hiç terk etme ne olur,
Sonsuza uzanan şu günü,
Terk etme.''
''Başını beni hiç fark etmemiş gibi öte yana çevirdi. Ama bu davranışı, beni fark ettiğini daha belirgin bir biçimde ortaya çıkardı.''
''Her insan bedeninin çürüyeceğini bilir ve bundan korkar, dedim. Ama çoğu insanın da ruhu gövdesinden önce çürür. Nedense bundan kimse korkmaz.''
''Bazen insan o kadar eziliyor ki, öfke bile duyamaz hale geliyor.''
''Onu bir daha görme umudum yavaş yavaş yitiyor. Bunu düşünüyorum sadece. Duygusuz bir şekilde düşünüyorum.''
''Eski güzel günleri, Olga'yı gözümün önüne getirmeye çalıştım ama bunu acıyı arttırmaktan başka bir işe yaramadığını anladım.''
Bu satırlar ise kitapta en beğendiğim, en duygulandığım ve bana göre yazarın anlatılması güç hisleri en iyi şekilde anlattığı kısmıdır..
Onu bekliyorum.
Evet, her gün her an bekliyorum.
Ama tuhaf bir bekleyiş bu,
Umutlanmadan hatta sanki hiç önemsemeden bekliyorum.
Bir üzüntü hissetmiyorum artık. Bu bekleyişin en önemli yönü,
Sürekli bir durum olması, düşüncelerimin hayatımın doğal bir parçası gibi.''
''Kaçmak istiyorum. Ve işin en korkunç yanı, Mehmet'i unutmaya başlamış olmam. Eskiden her saniye Mehmet nerede, Mehmet nerede diye kendimi yer bitirirken, şimdi durumu kabul etmeye başlıyorum. İnsan kendine kurallar koyulan bir hayvan gibi her duruma alışıyor.''
''Konuşacak bir şeyleri olmadığı, kağıt oyunu falan oynayarak tahammül edebiliyorlar bu hayata, ve de birbirlerine.. Ve işkolik oluyorlar, sanki kıtlık koşullarından kurtulmaları gerekiyormuş gibi işlere dalıyorlar. Onların yerinde olsam intihar ederdim.''
''İyi ki adını Ahmet koymuşlar, dedi. Mehmet olsaydın yanmıştın.''
(Kitabı okuduktan sonra dönüp bir daha bakmanızı isterim bu satırlara. O zaman bu basit cümlenin ne anlama geldiğini hemen idrak edeceksiniz..)
''Canına okunmuş, mucize eseri ölümden kurtulmuşsun. Ama bunlar umrunda değil. Olga'yı istiyorsun..''
''Sen sevebilir miydin?''
''Aşktan korkarak, çekinerek, ondan uzak kalarak geçen onca soğuk yılın birikmiş bütün yağmurları, gözlerimden boşanıyordu sessizce.''
''Evet insan her şeyi unutarak yaşayabilirdi. Ama her şeyi hatırlayarak yaşayamazdı.''
''Biraz sonra yalnız sokak kapısından değil, hayatımdan da çıkıp gidecekti, ve ben onu bir daha hiç görmeyecektim. Ve gitti...''
Bir bütünün parçaları gibi, kitabı okuduğunuzda ve bu parçaları birleştirdiğinizde cümlelerin anlamı daha da belirginleşecek, ve bu kitabı seveceğinize tüm kalbimle inanıyorum.
Tekrardan.. Okuyalım, okutalım.. :)
Yazar : Zülfü Livaneli
1. Baskı : Mayıs/2013
Sayfa sayısı: 330.
Doğan Kitap.