Menu











'' Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatırlamıyordum. Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiç bir şey yapmadan bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu? ''


Efsane.. Aşk.. Özlem.. Yalnızlık.. Tüm bu duyguları bir arada görebileceğiniz, okumaktan ve okutmaktan zevk alacağınız edebi sözlerle dolu bir kitapla tanıştıracağım sizi. Sonunda iyi ki okudum diyebileceğiniz nitelikte olan bu kitap, Sabahattin Ali'nin en önemli eserlerinden Kürk Mantolu Madonna.







Raif Efendi'nin Kürk Mantolu Madonna'ya olan aşkı, tutkuları, sonsuz özlemi ve bekleyişini anlatan bu kitap iki bölümden oluşuyor. Gelecekten geçmişe uzanan bu yapıt, sizi çok farklı yerlere götürecek.

İlk bölümde Raif Efendi'nin hayatı ve yazarımızın Raif Efendi ile tanışması, kitabın ikinci bölümünde ise Raif Efendi'nin Kürk Mantolu Madonna'ya olan aşkı anlatılıyor. Günlük tarzında olan ikinci bölüm, içeriği ve biçemiyle sizi başka dünyalara, uçsuz bucaksız mutlu anlara, çoğu zaman hüzne, ama büyük ağırlıkta aşkın büyüsüne, özlemin en güzeline ve en acısına götürüyor.


Size sunacağım alıntılarla kitap hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz.

''Kafamın içinde ona söylenecek uçsuz bucaksız şeyler bulunduğunu hissediyordum, senelerce söylense bitmeyecek şeyler..''

''Bu harikulade güzel rüya ne kadar çok devam ederse o kadar iyiydi. Onu kesmeye, yarım bırakmaya, hakikat pahasına da olsa uyanmaya hakkım yoktu.''

''Çocukluğumdan beri ilk defa olarak, hayatımın sebepsizliğini ve boşluğunu düşünerek içim ezilmeden, 'Bugün de geçti işte.. Ve bütün günlerim böyle geçecek, sonra ne olacak sanki!' demeden uykuya daldım.''

''Ömrümün bütün senelerinden daha çok yaşadığımı hissediyordum. Her günüm, her saatim, uyuduğum zamanlar bile dopdoluydu. Bana sadece yorgunluk veren uzuvlarımın değil, ruhumun da yaşamaya başladığını, içimde, haberim olmadan bekleşen üstü örtülü derin tarafların da birdenbire meydana çıkarak bana fevkalade cazip, kıymetli manzaralar arz ettiklerini görüyordum.''



''Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu. Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk.''

''Bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek onu bekleyerek yaşamak.. Dünya'da bundan daha ferah verici bir şey olabilir miydi? Şimdi onunla beraber bu ıslak yollarda yürüyecek, tenha bir yerde oturarak göz göze gelecektik. Ona bir çok şeyler, şimdiye kadar hiç kimseye hatta kendime bile söyleyemediğim şeyler anlatcaktım.''

''Neden niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddelişimizde bile bir aciz bulunacak?''

''Onu çok seviyordum. İçimde bütün bir Dünya'yı sevecek kadar çok muhabbet bulunduğunu hissediyor ve bunu nihayet bir yere sarf edebildiğim için kendimi mesut sayıyordum.''

''Aşk hiç de sizin söylediğiniz basit sempati veya bazen derin olabilen sevgi değildir. O büsbütün başka, bizim tahlil edemediğimiz öyle bir histir ki nereden geldiğini bilemediğimiz gibi, günün birinde nereye kaçıp gittiğini de bilmeyiz.''

''Benim beklediğim aşk başka, dedi. O büsbütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey, sevmek ve hoşlanmak başka, istemek bütün ruhuyla, bütün vücuduyla her şeyiyle istemek başka! Aşk bence bu istemektir.''

''Evden çıktıktan sonra bir şey unuttuğunu fark ederek duraklayan fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak hafızasını ve ceplerini araştıran, nihayet ümidini kesince aklı geride, ileri gitmek istemeyen adımlarla yoluna devam eden bir insan gibi üzüntülüydüm.''

''Birbirimize her zamandan ziyade uzağız. Çünkü artık bir ümidim yok, bu sondu.''

''Hep yürüdüm, saatlerce yürüdüm. Hiç bir şey düşünmüyordum. Soğuktan gözlerimi kırpıyor ve koşar gibi hızlı adımlarla ilerliyordum.''

''Yalnız içimde müthiş bir boşluk hissi vardı. Hayatımın en dolu, en manalı zannettiğim bir devresi birdenbire boşalmış, bütün manasını kaybetmişti. En tatlı emellerinin tahakkukunu gördüğü bir rüyadan acı bir hakikate uyanan bir insan gibi içim çekiliyordu.''

''O beni birdenbire sessiz ve karanlık dünyamdan ayırmış, ışığa ve sahiden yaşamaya götürmüştü. Bir ruhun bulunduğunu ancak o zaman fark etmiştim. Şimdi geldiği kadar sebepsiz ve ani çekilip gidiyordu. Fakat benim için bundan sonra eski uykuya dönmek imkanı yoktu.''

''Yaşadığım müddetçe türlü türlü yerler gezecek, dilini bilmediğim, bildiğim insanlarla tanışacak, ve her yerde herkeste onu arayacaktım. Onu bulamayacağımı da şimdiden biliyordum.''

''Eğleniyorlardı, yaşıyorlardı ve ben kafamın içine ve yalnız kendi ruhuma kapanmakla onların üstünde değil altında bulunduğumu anlıyordum.''

''Bundan sonraki günlerimi ondan ayrı olarak geçireceğimi bir türlü kabul edemiyor, bu ihtimali ciddilikten uzak, gülünç, imkansız buluyordum.''

''Gözlerim yaşararak ve sesim titreyerek ona aramızdaki yakınlığı, iki insanın birbirini bulması bu kadar güç olan bu dünyada bizim böyle manasız sebeplerle ayrılmamızın imkansızlığını anlatıyordum.''



''Bu akşam anladım ki bir insan, diğer bir insana bazen hayata bağlandığından daha çok kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.''

''Halbuki ben ne kadar saçma olursa olsun yan yana bulunduğumuz zamanın durup kalmasını, asla bitmemesini temenni ediyordum. Niçin bu kadar dümdüz ayrılıyorduk?''


''Asıl mühim olan iki insanın birbirini bulması, bu derece güç olan şu dünyadan bu nadir saadete ermekti. Öte tarafı hep teferruattı. Bunların kendiliğinden düzelmesi, asıl büyük noktaya birbirimizi bulmuş olmak hakikatine uymak olması lazımdı.''

''Ve bir gün her şey bitti. O kadar basit, o kadar kati bir şekilde bitti ki, ilk anda işin azametini anlamak benim için mümkün olmadı. Yalnız biraz şaşırdım, bir hayli üzüldüm fakat bu hadisenin hayatım üzerinde bu kadar büyük, bu kadar değişmez bir tesiri olacağını asla düşünmedim.''

''Şimdi ben gidiyorum. Fakat ne zaman çağırırsan gelirim, dedi.''

''İçimde yarı kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı.''

''Bütün bunlara rağmen kafamda, onun hatırasını kirletecek hiç bir şey yoktu. Onun boşluğunu değil, fakat yokluğunu hissedecektim.''

''Onların beni anlamalarına imkan yoktu. İzaat vermeye de asla mecbur değildim.''



''Hayatın bundan ibaret olduğunu zannettiren bilgisizliğimin yerini, şimdi dünyada başka türlü de yaşanabileceğini bir kere öğrenmiş olmanın azabı tutuyordu.''

''Bana yaklaşmak isteyenlerden kaçtım. Kendime en yakın bulduğum veya bulacağımı zannettiğim insanlardan en çok korkuyordum. O bile böyle yaptıktan sonra.. diyordum, -ne yapmıştı bu malum değildi.- ve asıl muhayyilem en fena ihtimaller üzerinde duruyor, ve en ağır hükümleri veriyordu.''

''Bazen kendimi bir müddet için unuttuğum bir insandan kendime yakın bir taraflar bulduğum oluyordu. Fakat kafama çıkmaz bir şekilde yerleşmiş olan o korkunç hüküm derhal kendini gösteriyor, unutma unutma unutma ki o sana daha yakındı, buna rağmen böyle yaptı diye hakikate davet ediyordu. Herhangi bir kimsenin bana bir adıma kadar yaklaştığını görüp ümitlere düşsem, hemen kendimi topluyor, hayır hayır o bana daha çok yaklaşmıştı, aramızda artık mesafe bile kalmamıştı. Fakat işte sonu...''

''Dünya'da bir tek insana inanmıştım. O kadar çok inanmıştım ki, bundan aldanmış olmak bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. Ona kızgın değildim. Ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkan olmadığını hissediyordum. Ama bir kere kırılmıştım. Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı. Çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi. Sonra aradan seneler geçtiği halde, nasıl hala ona bağlı olduğumu gördükçe, ruhumda daha büyü bir infial duyuyordum. O beni çoktan unutmuş olacaktı, kim bilir şimdi kimlerle yaşıyor, kimlerle dolaşıyordu.''

''Kendimden daha dün ayrılmış gibi taze bir hasvet duydum.''

''İnsanlara kızmama imkan yoktu. Çünkü insanlığın en kıymetlisi, en iyisi, en sevgilisi bana en büyük kötülüğü etmişti. Diğerlerinden başka bir şey beklenebilir miydi?''

''İnsanları sevmeme ve onlara tekrar yaklaşmama da imkan yoktu. Çünkü en inandığım, en güvendiğim insanda aldanmıştım. Başkalarına emniyet edebilir miydim?''


''Ah Maria, niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz? Niçin rüzgarlı sonbahar akşamlarında sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuşuğunu dinleyemiyoruz? Niçin yanımda değilsin?''








                                                  
                                                      Kitap Adı : Kürk Mantolu Madonna
                                                      Sayfa Sayısı : 160
                                                      Yayın Tarihi: 1943
                                                      Tür : Türk Edebiyatı





Bu da kitap için yazılmış güzel bir şarkı.. Vera& Kürk Mantolu Madonna





   









 
Top