Menu








Hayatım boyunca hep zengin olmanın, zengin olup da insanlara yardım etmenin hayaliyle büyüdüm. Bir gülümsemenin sebebi olabilmek her şeyden önemliydi benim için. Sonra üniversiteye geldim ve insanların gözlerindeki ışıltıyı görebilmek için zengin olmanın o kadar da önemli olmadığını anladım. Elindekileri paylaşabilmenin, ufacık ilgiyi onlardan esirgememenin, onlara kocaman biçimde sarılmanın dünyalara bedel olduğunu öğrendim. Kimden mi bahsediyorum? Çok uzaklardan yardım elinin uzatılmasını bekleyen miniklerden elbet. Türkiye'nin her bölgesinden, her ilinden ve her köyünden yardım bekleyen o kadar çok minik yürek var ki. Aslında onların istediği çok bir şey değil, gülümsemek, gülümsetmek, beraber vakit geçirmek. Kısacası değerli olduklarını hissettirmek. Bu yazımda sizlere gittiğim köy okulunu, oradakileri ve yaşam tarzlarını anlatacağım. Ben çok eğlendim, umarım siz de eğlenir, onları seversiniz..





Ege Bölgesi.. Muğla İli.. Milas ilçesi.. Ve yüksek dağların arasında ulaşılması güç bir köy okulu.. İsmi Sakarkaya.. Dağların arasına sıkışmış bir köy desem pek de yalan sayılmaz. Bu okulu bulduğum için bizi götüren şöförlerden az azar işitmedim. Ama değdi, yedikleri baldan mı olsa gerek, yoksa ortamın sıcaklığından mı bilemem ama dönüşte onlar bile memnun ayrılmışlardı oradan.

Ankara'nın soğuğundan Muğla'nın sıcağına doğru yol alırken kafamı meşgul eden bir çok soru vardı elbet.  Acaba çok mu kalabalıktı bizi bekleyen grup yoksa sadece 3-4 kişi mi? Mutlu olacaklar mı bizi
görünce, yoksa yabancı bunlar diyerek hiç yakınlaşmayacaklar mı bize? Tüm bunlar kafamda belirirken, 12 saatlik yolculukta bir gram bile uyuyamamanın verdiği yorgunlukla, şöförlerle sohbet ede ede gittik uzaklara.. Benimle beraber 25 arkadaş da bulunuyordu otobüste. Hepsi bir şeylerden fedakarlık etmiş ve bizimle bu yolculuğa gelmişlerdi. Aralarında ilk defa köy okuluna gelenler de, daha önce bu tür organizasyonlara katılanlar da vardı elbet. Ama hepimizin tek bir ortak noktası vardı. Heyecan.. Heyecanlı ve mutluyduk.

Balonlarımızı şişirdik. Rengarenk olmuş otobüste, rengarenk duygularla indik otobüsten.. Öğretmenler, öğrenciler, veliler herkes oradaydı. Tüm yorgunluğumuzu unuttuk resmen bu atmosferi görünce. Hepsi bizi bekliyor ve gülümsüyorlardı. Uzun zamandır böyle güzel hissetmemiştim. Milas'ın mis kokan havasıyla dostluk, sevgi, kardeşlik kokuları karışıyor, ortaya mükemmel bir atmosfer çıkıyordu..



Bizi bekleyen 50-60 öğrenci olduğunu görünce kalbim çarpmaya başladı. Kalbim çarpıyordu evet çünkü kalpler o kadar güzel görünüyordu ki.. Otobüsten inip hemen sarıldım hepsine. Hiç yabancılık çekmedim. Sanki önceden görmüş gibiydik birbirimizi.  Çiçekler toplamışlardı bize, hayatımda aldığım en güzel hediye bu olsa gerek diye düşündüm. Günün birinde ben de öğretmen olacaktım, kim bilir bu köye atanacaktım. Ve bir sürü öğrencim olacaktı, düşünsenize size karşılığı olmayan sevgilerini veren minikler. Bundan güzeli var mı şu dünyada?
Derken herkes bir yana dağıldı, kimimiz top oynadık, kimimiz çocuklarla sohbet ettik, kimimiz öğretmenlerin dertlerini dinledik, kimimiz o harika atmosferin tadına bakmak için gezintiye çıktık. Ben ilk olarak sınıfları dolaştım çocuklarla. Sorular sorarak ve eğlenmelerini umarak, bir o kadar da sesim yettiğince eğlendirmeye çalıştım hepsini. Sınıflar gayet düzenli ve temizdi. Bir köy okuluna göre şartlar çok iyiydi. Öğretmenler ellerinden geldiğince bakım yapmışlar, emek vermişlerdi belli. Her sınıf 20-30 kişilikti. Sınıflarda  çocukların yaptıkları resimler, el işleri bulunuyordu. En kötü yanı ise elektriğin olmamasıydı. Elektrik gittiği zaman çok zor gelirmiş ve biz orada bulunduğumuz süre zarfında da hiç gelmedi. Çocuklar bana tüm okulu gezdirdi. Herkes kendi sınıfını göstermek için heyecanla sırasını bekliyordu. Ve biz herkesin sınıfına gittik. Koşa koşa, birbirimizi eze eze.. Öğretmenlerinin uyarılarına aldırmadan. O an hepimiz çok mutluyduk, karşılıklı bağımızın güçlendiğini hissettim. Ve daha da mutlu oldum. Koşarak, zıplayarak gezdik her bir sınıfı. Sonra hep beraber futbol oynadık. Aralarında fenerbahçeliler çoktu. Ve benim de fenerbahçeli olduğumu duyunca sevinip hepsi fenerbahçeli olmayı büyük bir onur ve gurur saydılar. Sonra gruplara ayrılıp maç yaptık, her gol atışımızda sarıldık, gülüştük, saha deyimiyle tek yürek olduk. Tüm bu oyunlar sonucunda hepimiz acıkmıştık. Veliler o kadar güzel yemekler yapmışlardı ki, hem yemeye hem de bakmaya doyamadık. Börekler, kekler, oraya özgü bal, portakallar, ayranlar... Yemedikçe üzülüyorlar, hepsini bitirmemizi istiyorlardı. Biz de memnuniyetle yedik. Köydekiler geçimini arıcılıkla sağlıyormuş. Bize de bal ikram ettiler ve bal sevmeyen ben bayıldım o tada. Yemek sonrasında velilerle sohbet ettik. Hepsi  okadar temiz kalpliydi ki... Ege Bölgesi olduğundan  buraların yardıma muhtaç olmadığını düşünüyorlar, dedi içlerinden bir tanesi. Oysa o kadar gerekliydi ki..  Ne de olsa köy okulu. Merkeze bilmem kaç kilometre uzaklıkta olan bu okul, evlerin okula uzaklığı bir o kadar fazla, ama okul içi olarak bir o kadar temizdi.

Çocuklarla eşeklere bakmaya gittik sonra, hepsi köylerini gezdirmenin verdiği mutluluğu yaşıyor, aynı zamanda o enerjiyi bize yansıtıyorlardı. Köyün her yerini gezdik. Adeta cennetti. Biz cennete gelmiştik ve orada gerçekten harika vakit geçiriyorduk. Derken gitme vakti geldi, çocukların gözlerindeki o 'gitmeyin' bakışları beni üzmedi değil. Ama gitmeliydik artık. Hepimiz otobüse bindik. İnanır mısınız çocuklar onca uzaklığa kadar kestirme yollardan sürekli otobüsümüzün önüne çıktılar. El sallamalar bitmedi, öpücükler havalarda uçuştu. Bir daha gelin'ler, sizi seviyoruz'lar... Her şey  o kadar güzeldi ki.. Diyorum ya bir kere olsun tadılmalı bu hisler... Kim bilir belki bir gün tekrar yolum oraya düşer. Belki de bir köy öğretmeni olarak Milas'a atanırım. İşte o zaman hep eşekleri görmeye gider, futbol oynarız canlarla. :)

 
                                                         

 

Mutlu kalın, 
Çocukları çok sevin 
Sevginizi belli etmemekten vazgeçin,
Mutlu günler.. :) 
 
Top